102 yıl önce dönmemek üzere evlerinden çıkıp cepheye giden, evlatlarına bir vatan bırakabilmek için canlarını hiçe sayan, yokluğun içerisinde varlıkla savaşan Seyit'lerin, Ahmet'lerin, Mehmet'lerin, Mustafa Kemal'lerin destanıdır ÇANAKKALE... Ruhları şad olsun...
Böylesine anlamlı bir günde Tarih Öğretmeni Nimet KOLBAR tarafından kaleme alınmış bir yazı var ki; okumamak, paylaşmamak elde değil...
Değerli misafirler ve
sevgili öğrenciler;
Bugün burada istikbalimiz için istiklal mücadelesi verenleri,
savaştan barış çıkartanları, Cumhuriyetimize önsöz yazanları, 15 yaşında
toprağa düşenleri, okullarını bırakıp cepheye koşanları, Seyit Onbaşıları, anasının
nasırlı ellerini öpüp 100 yıl önce bizler için kavgaya tutuşanları, bir hilal
uğruna güneş gibi batanları, 57. Alayda bir emirle son neferine kadar son
nefesini verenleri ve Mustafa Kemal’leri anmak için toplanmış bulunuyoruz.
Bugün bir vatanımız varsa ve biz bu vatanda özgürce
yaşıyorsak, dahası çağdaş uygarlığa hatırı sayılır eserler verebilmişsek bunu her
şeyden önce Çanakkale’deki o büyük direnişe ve o direnişte kazandığımız büyük onura
borçluyuz.
Çanakkale Türkiye Cumhuriyeti’nin önsözüdür. Çünkü
Çanakkale’deki direniş tarihin uğursuz akışını durdurarak, geciktirerek Türk milletine
özgüven kazandırmış, Milli Mücadeleye ve Kuva-yı Milliye ruhuna zemin
hazırlamıştır. Oradaki büyük direnişin sonucunda
elde edilen zafer “ulusal onuru ve bilinci”
canlandırmış, Türk insanında özgüveni tazelemiş, o özgüvenin bilinçli uzantısı
ise Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması olmuştur.
19. yüzyıl ve 20.yüzyılın ilk çeyreği Osmanlı Devleti’nin çöküş
yüzyılıdır. Osmanlı İmparatorluğu Amerika’nın keşfiyle Avrupa’da başlayan değişim
sürecinin dışında kalmış, değişmeye kapalı olan toplumsal, siyasal ve ekonomik yapısıyla batının gelişim
ve değişim sürecine ayak uyduramamış, gerileme çöküşe dönüşmüştür. Kapitülasyonlar
ve bünyesindeki ulusların isyanları da bu çöküşü hızlandırmıştır.
Osmanlı devleti bu süreci yaşarken aynı yüzyılda sanayileşen
ve bunun sonucunda yeni hammadde kaynakları ve pazar alanları arayan batılı devletler
gözlerini Osmanlı topraklarına dikmişlerdir. O güne kadar görülmüş en büyük deniz gücü olan
İngiliz ve Fransız donanması, batının gözünde doğunun ilk kapısı olan Çanakkale
Boğazı’na 18 Mart 1915 günü girerken, kısa vadedeki amaçları zor durumda olan müttefikleri
Çarlık Rusya’sına yardım iletmek, uzun vadeli amaçlarıysa boğazları tutarak doğuya
hükmetmektir. O daracık boğazda o küçücük yarımada da İngiliz, Fransız, İskoçyalı, İrlandalı, Mısırlı, Sudanlı, Cezayirli, Senegalli, Hintli, Avustralyalı, Yeni Zelandalı ve
Filistin Musevileri çağın en ileri tekniğine sahip ordularıyla neredeyse bütün
dünya…
Çanakkale’de karada toplam 11 cephede savaşılacak, denizde
ise 3 deniz çıkarmasına karşı düşmanla kıran kırana bir mücadele verilecektir.
İşgalci güçler beklemedikleri bir dirençle karşılaşacaktır. Oysa “hasta” bir ülkenin , “çaresiz” ordusudur
karşılarındaki. Yarı aç, yarı tok, yarı çıplak ve donanımsızdır. Böyle bir ordu
ile Gelibolu Yarımadası’nda 19. tümen komutanı Mustafa Kemal’in emrinde
Arıburnu’nda, Anafartalar’da Seddülbahir’de, Conkbayırı’nda karada ve denizde 259 gün süren
bu benzersiz direniş sonucunda işgalci güçler 9 Ocak 1916 da Çanakkale’nin geçilemez
olduğunu öğrenerek kaçarcasına gitmişlerdir.
Çanakkale Savaşları’nı insanoğlunun 5600 yıldır yaşadığı 14.000
savaşın en trajik, en dostane, en kahraman,
en onurlu ve en anlamlı savaşı olarak nitelendirmek hiç yanlış olmaz. Bu
savaş Dünyanın 20.yüzyıldaki tarihinin gidişatını benzeri görülmemiş şekilde derinden
etkilemiştir.
Bir destandır
Çanakkale.
Bu destanda, birkaç kalas, birkaç metre halat ve 30
yardımcısı ile 35,5 santim çapındaki 100 tonluk topu Çimenlik Kalesi
burçlarından indirip Hamidiye Tabyalarına nakleden 65’ini geçmiş imalat-ı
harbiye ustası Ramazan ağalar vardır.
Bu destanda Rumeli Mecidiyesi Tabyasında 276 kiloluk üç
mermiyi peyderpey atıp İngilizlerin Ocean zırhlısına boğazı dar eden; Cevat
Paşa’nın “Dile benden ne dilersen evladım.” demesine karşılık “Bir şey istemem
kumandanım.” diyen Paşa’nın ısrarıyla “Tek tayınla doymuyorum komutanım.” deyip
“çift tayın” alan; fakat bir süre sonra “Herkes tek tayın yerken bu ikinci
tayın boğazımdan geçmiyor.” diyerek tayınını reddeden Koca Seyit’ler vardır.
Bu destanda; cephanesi bitmiş askerlere, “Ben size taarruzu
değil ölmeyi emrediyorum” diyen Anafartalar, Conkbayır muharebelerinin
kahramanı Mustafa Kemal’ler vardır.
Neler öğretmiştir bu
büyük zafer bize;
Nitelik ve nicelik açısından üstün düşman kuvvetleri karşısında
bile iyi komutanların elinde sevk ve idare edilen Türk Askeri’nin
yenilemeyeceğini, büyük balığın, küçük balığı her zaman yiyemeyeceğini,
merminin mertlikle, tüfeğin yürekle boy ölçüşemediğini, Çanakkale’de
küllerinden yeniden doğmayı prangaları kırıp, yeniden ayağa kalkmayı…
Yedi düvelin ‘mucize’ dediği işte Çanakkale’deki bu milli
ruhtur.
Çanakkale’deki direniş sadece bizdeki özgüveni tazelememiş, ulusal
onuru canlandırmamıştır. Direnişin yararı sadece ülkemizle sınırlı değildir. Yarattığı
sonuçlardan tüm dünya halkları etkilenmiştir. Çanakkale direnişi 20.yüzyıla yeni
bir umut kazandırmıştır “Bağımsızlık
Umudu”…
Artık batının üstün donanımlı sömürge orduları
yenilebilmektedir. Batının emperyalist planları, Asya’nın kilidini kırma umutları paramparça olmuştur.
Tarih mazlum uluslar lehine değişmektedir artık. Doğu ulusları tehlikenin nereden
geldiğini ve ne yapmaları gerektiğini Çanakkale örneğinde görmüşlerdir.
Bağımsızlık isteğinin hayal değil, ulusun kendi elinde olduğunu göstermiştir
Çanakkale.
Bu savaş iradenin, aklın,
yurtseverliğin, milli duruşun, bilincin, kararlılığın,
inancın, insanlığın ve gerçek kahramanlığın sergilendiği bir milletin
uyanışının, ulusal onurunun şahlandığı yerdir.
Çanakkale Savaşı hiçbir devletin, hiçbir ordunun, hiçbir silahın
yurt sevgisinden ve ulusal onurdan daha güçlü olmadığını olamayacağını tüm dünyaya
göstermiştir. Aradan 1 asır geçmesine rağmen Çanakkale direnişinin anlamı, çağrışımı,
duygusu, bilinci ülkemizin dünya ile ilişkileri ve geleceği açısından bugünde büyük
bir tarihsel derstir.
Bugün hala Rus gemicilerin seyir defterine “Geçildi.” yazmayıp, “Abide 2 milden selamlandı.” diye
yazdığı yerdir Çanakkale...
Sevgili gençler;
Yürüdüğü yolda iz bırakmayan, o yoldan geçmiş sayılmaz.
Onlar, bu topraklara kanlarını akıttılar, bizler terimizi
akıtalım, onlar bu vatan için canlarını verdiler, bizler emeğimizi verelim.
Şehitlerimizin kanlarını dökerek, canlarını vererek koruduğu bu yurdu yüceltmek
hepimizin en önde gelen görevidir.
O halde ben bu milletin evladı, bu vatanın bekçisi, bu
bayrağın rüzgarı, istiklal marşının sesiyim diyen her Türk genci, aldığı bu
emaneti ve görevi şanına yakışır bir şekilde yerine getirmelidir ve
getirecektir.
Bunu yapmak için de bir tek şeye ihtiyacımız var. Çalışmak.
Sonra değil hemen, yarın değil bugün çalışmak. Bugün dünden daha fazla
çalışmak. İnanıyorum ki ancak o zaman şehitlerimiz huzur içinde
uyuyabileceklerdir.
Bizlerde bu çok önemli tarihi dersten gerektiği şekilde
yararlanmak, bilmek ve anlamak zorundayız. Unutmayalım ki “Tarihini Bilmeyenlerin Coğrafyasını Başkaları
Çizer”
Bu toprakları bize kutsal kılan tüm şehitlerimizi saygı, hürmet
ve minnetle anıyorum. Ruhları şad olsun…
Tarih
Öğretmeni
Nimet
KOLBAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder