Sayfalar

20 Mart 2017 Pazartesi

Bir Destansın ÇANAKKALE

102 yıl önce dönmemek üzere evlerinden çıkıp cepheye giden, evlatlarına bir vatan bırakabilmek için canlarını hiçe sayan, yokluğun içerisinde varlıkla savaşan Seyit'lerin, Ahmet'lerin, Mehmet'lerin, Mustafa Kemal'lerin destanıdır ÇANAKKALE... Ruhları şad olsun...

Böylesine anlamlı bir günde Tarih Öğretmeni Nimet KOLBAR tarafından kaleme alınmış bir yazı var ki; okumamak, paylaşmamak elde değil...

Değerli misafirler ve sevgili öğrenciler;

Bugün burada istikbalimiz için istiklal mücadelesi verenleri, savaştan barış çıkartanları, Cumhuriyetimize önsöz yazanları, 15 yaşında toprağa düşenleri, okullarını bırakıp cepheye koşanları, Seyit Onbaşıları, anasının nasırlı ellerini öpüp 100 yıl önce bizler için kavgaya tutuşanları, bir hilal uğruna güneş gibi batanları, 57. Alayda bir emirle son neferine kadar son nefesini verenleri ve Mustafa Kemal’leri anmak için toplanmış bulunuyoruz.

Bugün bir vatanımız varsa ve biz bu vatanda özgürce yaşıyorsak, dahası çağdaş uygarlığa hatırı sayılır eserler verebilmişsek bunu her şeyden önce Çanakkale’deki o büyük direnişe ve o direnişte kazandığımız büyük onura borçluyuz.

Çanakkale Türkiye Cumhuriyeti’nin önsözüdür. Çünkü Çanakkale’deki direniş tarihin uğursuz akışını durdurarak, geciktirerek Türk milletine özgüven kazandırmış, Milli Mücadeleye ve Kuva-yı Milliye ruhuna zemin hazırlamıştır.  Oradaki büyük direnişin sonucunda elde edilen zafer “ulusal onuru ve bilinci”  canlandırmış, Türk insanında özgüveni tazelemiş, o özgüvenin bilinçli uzantısı ise Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması olmuştur.

19. yüzyıl ve 20.yüzyılın ilk çeyreği Osmanlı Devleti’nin çöküş yüzyılıdır. Osmanlı İmparatorluğu Amerika’nın keşfiyle Avrupa’da başlayan değişim sürecinin dışında kalmış, değişmeye kapalı olan toplumsal,  siyasal ve ekonomik yapısıyla batının gelişim ve değişim sürecine ayak uyduramamış, gerileme çöküşe dönüşmüştür. Kapitülasyonlar ve bünyesindeki ulusların isyanları da bu çöküşü hızlandırmıştır.

Osmanlı devleti bu süreci yaşarken aynı yüzyılda sanayileşen ve bunun sonucunda yeni hammadde kaynakları ve pazar alanları arayan batılı devletler gözlerini Osmanlı topraklarına dikmişlerdir.  O güne kadar görülmüş en büyük deniz gücü olan İngiliz ve Fransız donanması, batının gözünde doğunun ilk kapısı olan Çanakkale Boğazı’na 18 Mart 1915 günü girerken, kısa vadedeki amaçları zor durumda olan müttefikleri Çarlık Rusya’sına yardım iletmek, uzun vadeli amaçlarıysa boğazları tutarak doğuya hükmetmektir. O daracık boğazda o küçücük yarımada da İngiliz,  Fransız, İskoçyalı, İrlandalı,  Mısırlı, Sudanlı, Cezayirli, Senegalli, Hintli, Avustralyalı, Yeni Zelandalı ve Filistin Musevileri çağın en ileri tekniğine sahip ordularıyla neredeyse bütün dünya…

Çanakkale’de karada toplam 11 cephede savaşılacak, denizde ise 3 deniz çıkarmasına karşı düşmanla kıran kırana bir mücadele verilecektir. İşgalci güçler beklemedikleri bir dirençle karşılaşacaktır. Oysa “hasta”  bir ülkenin , “çaresiz” ordusudur karşılarındaki. Yarı aç, yarı tok, yarı çıplak ve donanımsızdır. Böyle bir ordu ile Gelibolu Yarımadası’nda 19. tümen komutanı Mustafa Kemal’in emrinde Arıburnu’nda,  Anafartalar’da Seddülbahir’de,   Conkbayırı’nda karada ve denizde 259 gün süren bu benzersiz direniş sonucunda işgalci güçler 9 Ocak 1916 da Çanakkale’nin geçilemez olduğunu öğrenerek kaçarcasına gitmişlerdir.

Çanakkale Savaşları’nı insanoğlunun 5600 yıldır yaşadığı 14.000 savaşın en trajik, en dostane, en kahraman,  en onurlu ve en anlamlı savaşı olarak nitelendirmek hiç yanlış olmaz. Bu savaş Dünyanın 20.yüzyıldaki tarihinin gidişatını benzeri görülmemiş şekilde derinden etkilemiştir.

Bir destandır Çanakkale.

Bu destanda, birkaç kalas, birkaç metre halat ve 30 yardımcısı ile 35,5 santim çapındaki 100 tonluk topu Çimenlik Kalesi burçlarından indirip Hamidiye Tabyalarına nakleden 65’ini geçmiş imalat-ı harbiye ustası Ramazan ağalar vardır.

Bu destanda Rumeli Mecidiyesi Tabyasında 276 kiloluk üç mermiyi peyderpey atıp İngilizlerin Ocean zırhlısına boğazı dar eden; Cevat Paşa’nın “Dile benden ne dilersen evladım.” demesine karşılık “Bir şey istemem kumandanım.” diyen Paşa’nın ısrarıyla “Tek tayınla doymuyorum komutanım.” deyip “çift tayın” alan; fakat bir süre sonra “Herkes tek tayın yerken bu ikinci tayın boğazımdan geçmiyor.” diyerek tayınını reddeden Koca Seyit’ler vardır.

Bu destanda; cephanesi bitmiş askerlere, “Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum” diyen Anafartalar, Conkbayır muharebelerinin kahramanı Mustafa Kemal’ler vardır.

Neler öğretmiştir bu büyük zafer bize;
Nitelik ve nicelik açısından üstün düşman kuvvetleri karşısında bile iyi komutanların elinde sevk ve idare edilen Türk Askeri’nin yenilemeyeceğini, büyük balığın, küçük balığı her zaman yiyemeyeceğini, merminin mertlikle, tüfeğin yürekle boy ölçüşemediğini, Çanakkale’de küllerinden yeniden doğmayı prangaları kırıp, yeniden ayağa kalkmayı…
Yedi düvelin ‘mucize’ dediği işte Çanakkale’deki bu milli ruhtur.

Çanakkale’deki direniş sadece bizdeki özgüveni tazelememiş, ulusal onuru canlandırmamıştır. Direnişin yararı sadece ülkemizle sınırlı değildir. Yarattığı sonuçlardan tüm dünya halkları etkilenmiştir. Çanakkale direnişi 20.yüzyıla yeni bir umut kazandırmıştır “Bağımsızlık Umudu”…
Artık batının üstün donanımlı sömürge orduları yenilebilmektedir. Batının emperyalist planları,  Asya’nın kilidini kırma umutları paramparça olmuştur. Tarih mazlum uluslar lehine değişmektedir artık. Doğu ulusları tehlikenin nereden geldiğini ve ne yapmaları gerektiğini Çanakkale örneğinde görmüşlerdir. Bağımsızlık isteğinin hayal değil, ulusun kendi elinde olduğunu göstermiştir Çanakkale.
     
Bu savaş iradenin,  aklın, yurtseverliğin,  milli duruşun, bilincin,  kararlılığın,  inancın, insanlığın ve gerçek kahramanlığın sergilendiği bir milletin uyanışının, ulusal onurunun şahlandığı yerdir.

Çanakkale Savaşı hiçbir devletin, hiçbir ordunun, hiçbir silahın yurt sevgisinden ve ulusal onurdan daha güçlü olmadığını olamayacağını tüm dünyaya göstermiştir. Aradan 1 asır geçmesine rağmen Çanakkale direnişinin anlamı, çağrışımı, duygusu, bilinci ülkemizin dünya ile ilişkileri ve geleceği açısından bugünde büyük bir tarihsel derstir.
Bugün hala Rus gemicilerin seyir defterine “Geçildi.”  yazmayıp, “Abide 2 milden selamlandı.” diye yazdığı yerdir Çanakkale... 

Sevgili gençler;

Yürüdüğü yolda iz bırakmayan, o yoldan geçmiş sayılmaz.

Onlar, bu topraklara kanlarını akıttılar, bizler terimizi akıtalım, onlar bu vatan için canlarını verdiler, bizler emeğimizi verelim. Şehitlerimizin kanlarını dökerek, canlarını vererek koruduğu bu yurdu yüceltmek hepimizin en önde gelen görevidir.
O halde ben bu milletin evladı, bu vatanın bekçisi, bu bayrağın rüzgarı, istiklal marşının sesiyim diyen her Türk genci, aldığı bu emaneti ve görevi şanına yakışır bir şekilde yerine getirmelidir ve getirecektir.

Bunu yapmak için de bir tek şeye ihtiyacımız var. Çalışmak. Sonra değil hemen, yarın değil bugün çalışmak. Bugün dünden daha fazla çalışmak. İnanıyorum ki ancak o zaman şehitlerimiz huzur içinde uyuyabileceklerdir.
Bizlerde bu çok önemli tarihi dersten gerektiği şekilde yararlanmak, bilmek ve anlamak zorundayız. Unutmayalım ki  “Tarihini Bilmeyenlerin Coğrafyasını Başkaları Çizer”

Bu toprakları bize kutsal kılan tüm şehitlerimizi saygı, hürmet ve minnetle anıyorum. Ruhları şad olsun…


Tarih Öğretmeni
Nimet KOLBAR
     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder